İçinde bulunduğumuz salgın süreci bize pek çok şeyi yeniden düşündürdü ve düşündürmeye devam ediyor. Genellikle evde kaldığımız bu sürecin önemli gündemlerinden biri de hareket ve fiziksel aktivite oldu. Başlangıçta önceliğimiz bağışıklık sistemimizi güçlendirmekti. Bedenimizi sadece bir araç olarak görüp, hasta olmamak için hareket edelim, dedik. Hareketin insan olarak temek ihtiyaç olduğunu önemsemedik. Salgının ilk şokunu atlattıktan sonra başka bir dert çıktı karşımıza, “kurtlu çocuklar”. Özellikle küçük çocukları olan anne babalar için zaman pek de kolay akmadı ve akmıyor. Ebeveynler çocuklarının hareket etme ihtiyacıyla nasıl başa çıkacağını şaşırdı. Bu süreçte telefonla görüştüğüm pek çok ebeveynden “bu çocuk kurtlu, biz evde ne yapacağız bununla? 5 dakika yerinde durmuyor!” ifadesini duydum.Her birine bu durumun normal olduğunu, gerekliliğini hatta böyle hareket etmiyorsa bir sorun olduğunu anlatmaya çalıştım. Hareket ve gelişim konusunu farklı yönleriyle ele almanın ve buradan da paylaşmanın yararlı olduğu düşüncesiyle yazıyorum.

İnsan hareket etmek için doğar ancak modern yaşam onu hareketsizleştirmek için elinden geleni yapar. Özellikle bebeklik döneminde … Nihan Kaya ‘İyi Aile Yoktur’ kitabında “bebeklik milyonlarca yıl sürer” diyor (Bu cümlenin altındaki anlam ve daha pek çok önemli konu için henüz okumadıysanız kitabı okumanızı tavsiye ederim). Şimdi bu milyonlarca yıl süren bebekliğin hareketsiz geçtiğini düşünsenize… Modern yaşam bebekleri durdurmak için yemek masaları, araba koltukları, pusetler, ekranlar ürete dursun, içgüdüleri onlara ‘önce hareket et!’ diyor. Sonra anneler ve babalar ‘dur kalkma düşersin, yürüme yanarsın’ demeye başlayınca, ek olarak yapılandırılmış oyuncaklarda genellikle oturarak oyunlar oynayıp, aktiviteler yaptıkça hareketsizlik kanıksanıyor. Bu kanıksamaya hareket ve oyun ihtiyacını karşılayacağını düşündüğümüz büyük oyun parkları da dahil. Şöyle gözümüzün önünden geçirelim. Hemen her parkta kaydırak, salıncak, tahterevalli vb. oyuncaklar oluyor ve çocuklar hep oturarak oynuyor.1950’lerde parklarda neredeyse hiç yapılandırılmış oyuncak görmezken bugünlerde parklar bile çocukları hareketsiz kılmak için yapılmış sanki. Oysa insanın tüm gelişimi hareket alanındaki deneyimler üzerine kuruluyor. Konuştuğumuz dili bile öğrenmek için harekete ihtiyacımız var ancak yaşamımız hareketsizlik üzerine kurulu. İşte bu bizim fabrika ayarlarımızdan koptuğumuz en önemli nokta.

Hareket deneyimleri insana öğrenme ve gelişim konusunda saymakla bitmeyecek fayda sağlıyor. Özellikle fiziksel sağlığa faydası biliniyor ancak uygulamaya geçilemiyor, alışkanlığa ve kültüre dönüşmüyor. Çünkü hareket etmeyi alışkanlık haline getirmek erken çocukluk döneminde maruz kaldığımız hareket deneyimleri ile çok ama çok ilgili!

İnsan, deneyim havuzu ne ise ona göre bir tepkiler seti oluşturur ve o deneyime benzeyen durumlarda ne yapacağını kestirebilir. Ancak uzak kaldığı deneyimler onun için dolmayacak pek çok boşluk yaratır. [İG1]

İnsanın gelişim süreci hareket becerileri ile başlar. Yaşadığı çevreyi anlaması, çevredeki uyaranlara doğru tepkileri vermesi, çevresi üzerinde söz sahibi olabilmesi, sosyal ortamda var olabilmesi ve oyunlara dahil olabilmesi tamamen hareket becerilerine bağlı gelişir. Bir yandan hareket deneyimleri sayesinde tepkileri ve becerileri değişirken diğer yandan hareket becerilerinin otomatik hale gelmesi beynin öğrenme kilitlerini açıverir. İnsan hareket etmeyi düşünmeden yapar hale geldiğinde pek çok şeyi düşünecek ve öğrenecek bir güce de sahip olur. Tersi senaryoda ise çocuk daha koşmayı düşünerek yaparken annesi ona “yerler ıslak koşma” dediğinde çocuk bunu duymuyor olabilir. Çocuğun kendini koruması ve gelişimine uygun hareket etmesi, motor yeterliklerine yani neleri yapabileceğini bilmesine bağlıdır. Fiziksel kapasitesinin farkında olmayan bir çocuk sosyal ortamına da yaşadığı çevreye de dahil olmakta zorlanır. Ya seviyesinin altındaki şeyleri dahi yapmaktan çekinir ya da yapamayacağı/yapmaması gereken şeyleri bile yapabileceğini düşünüp kendine fiziksel ya da ruhsal zararlar verebilir ki; bu ebeveynlerin en son istediği şeydir.

Beden okuryazarlığı bilgisini gerektiren bu konu; motivasyon, fiziksel yeterlik, bilgi ve anlayış gibi bazı kavramların insan yaşamındaki yerini düşünme ve anlama ihtiyacı doğuruyor. Bu kavramların hepsi birbiri ile güçlü bir bağa sahiptir. Çocuklar için iç güdüsel olan hareket ihtiyacı ve motivasyonu doğuştan gelir. Eğer dur yapma-etme gibi müdahale ve manipülasyon olmazsa yaşam boyu devam eder. Motivasyon devam ettikçe fiziksel yeterlik artar. Yeterlik arttıkça sosyal hayata dahil olmak ve çevreye uyum sağlamak kolaylaşır. Sosyal ortama dahil olabilen ve çevre üzerinde hakimiyeti olan kişinin benlik algısı artar. Tüm bunlar olurken hareket artık bir ifade biçimine dönüşür ve bu döngü devam eder. Yani yaşam boyu fiziksel olarak aktif yaşamak daha ulaşılabilir hale gelir.

Peki ebeveynler çocuklarını hareket anlamında desteklemek için neler yapmalı?

Küçük çocuklar için ebeveynleri dünyayı anlama ve yorumlama anlamında çok önemli birer rol model olduğu için ebeveynler hareket etmeli. Eğer ebeveynleri hareketsiz yaşıyorsa, çocuklarının da öyle olma ihtimali çok yüksek. Eğer büyükleri sağlıksız besleniyorsa, çocuklar da öyle beslenir. Yıllardır bu durumların sebebini genetik faktörlerde aranır ancak bunlar daha ziyade kültürel meselelerdir. Yanı sıra, çocuğa alınan oyuncaktan, okunan kitaba kadar her şey onu bir yere yönlendirir. Kullanılan dil hem öğrenmesini hem de olayları yorumlama şeklini etkiler. Yani “koşma düşersin” yerine “ıslak yerlerde yavaş koş ya da yürü” demenin etkisi göründüğünden çok daha fazlasıdır.

Günlük eylemleri bu kadar detaylandırmak anlamlı gelmeyebilir ya da “o yaşta çocuk nereden anlasın” diye düşünenler olabilir. Unutulmamalıdır ki alıcı dil her an devrede. Konuşulan ve çocuğun duyduğu her kelime bilinçaltına işler ve gelecekte nasıl bir birey olacağı konusunda önemli bir etki eder.

Özellikle 8–9 yaşlarına kadar her şeyi yapabileceklerine inandıkları zamanlarda; onlarla ve yaptıkları hareketlerle ilgilenmek, tebrik etmek, teşvik etmek hareket etme motivasyonlarını artırdığı gibi alışkanlığa dönüşmesini sağlar. Spor için ayrı kıyafetler belirlemek bile işe yarar. En azından çocuk hareket ederken “kıyafetim kirlenirse/yıpranırsa büyüklerim kızar mı?” sorusunu düşünmeye zaman ayırmaz!

Bir de hareket için gerekli gibi görünen materyal yoksunluğu konusu var. Ebeveynler materyal ve hareket için aktivite üretememeyi sorun gibi görebilir. Bu sorunun çözümü çok basit. Günlük ev işleri bile fiziksel aktivitenin ta kendisidir ve bunları biraz oyunlaştırmak, çocukları dahil etmek; doğal süreçte hareket etmeyi ve yaşam becerileri kazanmayı getirir. Ayrıca çocuklar gerçek eşyalarla oynamayı, ev sürecine dahil olmayı çok sever. Oldukça keyifli zamanlar sağlayan bu eylemler çocuğun yeterlik duygusunu, yeterlikle ilgili algısı geliştirerek özgüvenini destekler. Özgüven gelişimi sağlıklı olan çocuk; düşünme, problem çözme, sosyalleşme, yapabileceklerini ve yapamayacaklarını anlama, çevredeki durumlara bu anlayış ile cevap verme becerilerine sahip olur. Her anne ya da babanın çocukları için en çok istediği şeyler değil mi bunlar?

Demem o ki, bırakalım çocuklar kurtlu kalsın. O kurtlar gidince, evinizdeki sessizlik başka pek çok içsel gürültüyü tetikleyebilir. Hareket eden çocuğun teşvik edilmesi, hareket için ortamlar hazırlanması, bunun üzerine konuşulması ve ailece keyfinin çıkarılması ise bu içsel gürültüleri susturmak için yeterli olacaktır. Bebeklik dönemi insanlığın ar-ge bölümüdür. Onlara müsaade edelim ki araştırsın, geliştirsin, keşfetsin, öğrensin ve böylece bütün bir birey olma yoluna başlasın.

Unutmayalım ki çocuğunuzun gelecekte nasıl bir birey olacağı özellikle yaşamının ilk 7 yılında yaşadığı deneyimlere bağlıdır. Ve unutmayalım ki beynimizin en önemli önceliği hareket becerileridir. Hareket olmadan bereket olmaz. Hareket becerilerindeki ustalık, tüm gelişim alanlarında olmazsa olmazdır. Gelişmeyi bir kenara bırakalım, hareket etmek insan olmaktır.

Bütün bir insan olmak için önce hareket, sonra bereket 🙂